13 Şubat 2014 Perşembe

Doğu Midlands'in Bob Dylan'ı: Jake Bugg



İlk olarak söze başlamak gerekirse...

Bugün sizlere 20 yaşına gelecek günlerde basacak bir indie-rock müzisyeni olan İngiliz Jake Bugg'ı huzurlarınızda tanıtacağım. Şarkısında(Two Fingers) bahsettiği Clifton'da dünyaya gelmiş ve ebeveynleri kısa bir süre zarfı içinde boşanmışlardı. Müziğe olan ilgisinin başlaması ise amcası Mark'ın ona 12 yaşında hediye ettiği gitarla oldu.

Albümden önce ünlü olmak

Jake Bugg garip olarak kabul edebileceğimiz bir şekilde albüm çıkmadan önce dikkatleri fazlasıyla üstüne çeken bir sanatçı oldu. 17 yaşındayken Glastonbury'de çıktıktan sonra Mercury Records'tan anlaşma teklifi geldi. Ardından yine ilk albümünden önce çok severek izlediğim Later... with Jools Holland'a katıldı ve yeni albümünden önce biraz daha ilgileri üzerine çekmeyi başardı. Mayıstaki o programdan sonra Ağustos ayındaki Belsonic festivaline katıldı ve hemen ardından albümü çıkarmasına yalnızca iki hafta kala BBC Radio 6'te canlı yayında performansını sunmuş ve bir kez daha ona verilen bu albümünü duyurma fırsatını belli ki çok iyi kullanmış ve albümü 600.000'i aşkın satmıştır.



Sound
Ses tınısındaki o toyluk ve söyledi seviyeye bakarsak Jake Bugg kendini kesinlikle dinleten çok özel bir sese sahip. Eğer ki bu yazının ardından Jake Bugg dinleyecekseniz bunun temel amacı onun o inanılmaz özel sesi olsun. Arkada kalan geri kalan soundun herhangi anlatılası özel bir müziği olmamasına karşın kendini dinleten gerek yavaş, gerek hızlı şarkıları barındıran bir tarzı var Jake Bugg'ın.

Sözler
Melankolik bir yaşantınız varsa, yada sadece böyle sözlerden zevk alıyorsanız Jake Bugg tam anlamıyla size göre. Sözleri genel anlamda aşkta yaşadıkları ve bunlar karşısında duygularını anlatan bir tarza sahip. Bu noktada kişisel yorum getirmek gerekirse Jake Bugg benim sevdiğim tarzda sözler yazmıyor. Bu tamamen benim şarkılarda farklı konuların işlenmesine olan ilgimle de açıklanabilir. Yanlış anlamayın aşk şarkılarını sevmiyor değilim fakat bu konuda marjinalliğe ve klasikliğe ulaşmış şarkılarda benim için kesinlikle özel yerleri olan şarkılardır. Özellikle bunlardan bazıları hayatımı değiştirmiştir. Fakat ne yazık ki bu hayatımı değiştiren şarkıların hiçbiri Jake Bugg'a ait değil.

Gerçekten de Doğu Midlands'in Bob Dylan'ı mı? 
Daily Telegraph'ın benzettiği gibi Doğu Midlands'in Bob Dylan'ı! Her ne kadar bu benzetmeden sonra Jake Bugg bundan pek keyif duymamış ve bu benzetmeye "Bob Dylan havalı, bildiğiniz gibi o iyi ama büyük bir etkilenim bırakan bir kişi değil" şeklinde yanıtını vermiş olsa da Bob Dylan'ın gençliğindeki sesinin tınısına yakın olması ve bu noktada büyük bir benzerlik göstermesi Daily Telegraph'ı bir noktada haklı çıkarıyor. Fakat Daily Telegraph'ın bu yorumu yüzünden Jake Bugg uzunca bir süre yeni Bob Dylan olarak gösterildi ve bu kesinlikle onun kariyerini kötü yönde etkileyebilecek bir durumdu. Zira Jake bu yakıştırmayla müzik yaşantısına devam etmesi onun hep yeni Bob olarak kalmasına neden olacaktı ki, o açıklamalara vermesi gerektiği gibi bir cevap verdiği için şuan bir sorun yaşamıyor.



Genel Puan 7/10
Tamam kesinlikle etkileyici bir ses, hoş ritimler fakat müzik adına koca albümde bize ne verdin Jake derseniz 2-3 şarkıdan ileri götürebileceğini inanmıyorum. Bir işinizi yaparken youtube'dan açıp dinlemek için kesinlikle birebir hatta belki siz üzgünken açtığınızda sırtınızı sıvazlama özelliği vardır. Fakat Jake'in sesine olan pozitif yorumuma rağmen indie-rock konusunda bulunduğu pazarı düşündüğümüzde 10 yıl sonra bir yerlere gelecektir fakat şuan için konuşmak gerekirse ben performansını tam anlamıyla star seviyesinde görmüyorum. Bununda en temel sebebi bu tarz şarkılar üreten insanların efsaneleşmesi için gerçekleşmiş olan şeyin onda şuan için olmamış olması. Zaman. Bob Dylan'a baktığınızda onunda gençliğinden gelen parlak bir müzik hayatı var fakat Bob Dylan ne zaman efsaneleşti diye sorarsanız, bu soruya benim yanıtım onu dinleyen bir çok insanın anılarında yer almaya başladığında efsane olmuştur ve benim gözümde Jake Bugg'ın puanının daha yüksek olması için öncelikle insanların anılarını doldurması gerektiğine inanıyorum.

Müzikli Günler,
Cem Ozgen

9 Şubat 2014 Pazar

The Killers: Geçmişten Günümüze ve "Direct Hits"


Las Vegas… Çoğu kişinin bildiği üzere Nevada eyaletinin en güzel ve en eğlenceli şehridir. Aynı bizim Kıbrıs’ımızdır kısacası. Kumarhaneleriyle meşhur bi şehirdir Las Vegas. E abi sadece kumarhane mi? Eğer cevap evet ise bence onu diyen kişinin The Killers’ı  daha önce dinlememe olasılıkları yüksek. İlk konserlerini de kendi kuruldukları yer olan Las Vegas’ta veren abilerimiz 2001 gibi kurulur, 2004 yazında ilk albümleri “Hot Fuss” ı çıkartırlar. Sound olarak biz buna elektronik rock desek yalan olmaz. Veya alternative rock da olur ama bu görüşü sıkanlar vardır elbet. Herneyse, albüm çıktığı zaman Amerika ve Büyük Britanya ihtişamı altına almış, çok uzun süre “1” numarada kalamasa da, daha ilk albümlerinden piyasaya oldukça iyi bir ayak basmış Brandon Flowers ve takımı. Bu grupla 2 yıldır tanışığımdır. İlk dinlediğim şarkı Mr. Brightside idi. Şarkı çok hittir. Birisine dinlettiğimde “aaaaa ben bunu biliyorummm” diyen az insan görmedim. Sonra “Somebody Told Me” vardır bu heriflerin. Elektroniğin introda zirve yaptığı bir şarkıdır ama çok iyidir çok. İlk albüm turnelerinde U2’nun “Vertigo” turnesinde çalmışlardır ayrıca. 2004-2005 dönemi onlar için gayet hoş yıllardır. Bide böyle kaliteli albüm çıkarınca diğer albüme uzun aralar verilir. Örn American Idiot – Green Day.  Aynı zamanda gaza gelip hemen kısa süre sonra yeni albüm çıkartıp hüsrana uğrayanlar veya beklediğini alamayanlar. (Buna örnek bulamadım). The Killers daha orta kararı bulmuş 2006 sonbaharında “Sam’s Town” u piyasaya çıkartmış. Bu albümü gelişigüzel dinleyen birisine göre ilk albüme göre kesinlikle daha sönük ve elektronik tonu daha az olan bi albümdür. E abicim ama oldu mu şimdi! Verdin gazı verdin şimdi “Can you read my minddd” diye slow şarkı yazmışsın. Albümün belirli güzellikleri yok mu? Tabiki var lan, böyle dediğime bakma ben Hıncal Uluç gibi adamım, otu b*ku eleştiririm :v Mesela “When You Were Young” şarkısı ritmi yüksek net bir Killers alternative rock şarkısıdır. Bu arada “Hot Fuss”tan sonra yine B. Britanya’da listeye 1 numara ile girmiştir. Her şey olumlu yönde grupta. Yalnız Brandon Flowers biraz uçmuş abicim. Bak bak demişki “Bu albüm son 20 yılın en iyi albümüdür”. Bak Brandon, yakışıklı adamsın, sesin harbiden güçlü ve etkileyici hatta albümün iyi ama fazla uçmaya gerek yok.

Evvet, sevgili okur gelelim büyük bir turnenin ardından 2008 sonbaharına. The Killers’ın 3. Albümü “ Day and Age” çıkar. Bu albümde bana göre çok büyük iki hit vardır. ”Human” ve “Spaceman”. Brandon Flowers’ın sesi bu albümde artık değiştiği açık bir şekilde görülür. 2004 teki şarkılara bak bide 2008 dekine. O sesi iyi geliştirmiş harbiden. Albüm hakkında söyleyeceklerim ise kesinlikle grubun olgunlaştığıdır. Birkaç şarkının sözlerine bakın, ne demek istediğimi harbiden anlarsınız. Daha dokunaklılar. Müzik yapısı hakkında ise söylenecek şey ise “Hot Fuss” ve “Sam’s Town” u harmanlayıp içine o “artık biz 27 yaşındayız” havasını katmış herifler. Başarı sırasında iyi bir başlangıca sahip olmasına rağmen yine çok kalamamışlar maleesef.
2 yıl aralarla çıkan 3 albümden sonra 4 yıllık bi bekleyiş olur efendim. Sessizlik 2012 sonbaharında son bulur. The Killers 4. Albümü “Battle Born” u piyasaya çıkartır. Elektronik tonunun hala izini bulabilirsiniz ama albümde gitarlar, davul vuruşları çok daha ön konumda. İlk single “Runaways” bence efsane bir şarkı. Ronnie Vannucci (davul), albümdeki performansı harikadır. Aynı zamanda Brandon 4 yıllık arada sesine katmış da katmış efendim. Maşallah o sese diyelim. Grup olarak bir önceki albümden daha da olgunluk göstermişler. Daha ne kadar olgun olacak ki bunlar?! MTV yalakası olmasa gerek, listelerde son iki albümde listelerde çok uzun süre kalamadılar. 2012-2013 konserleriyle geçti ama 2013 sonbaharında hit şarkılarının bulunduğu “Direct Hits” adlı toplama albümü çıktı. 4 tanesi Hot Fuss’tan, Sam’s Town, Day and Age ve Battle Born albümlerinin hepsinden 3 şarkı var. Hot Fuss’ın diğerlere göre daha başarılı olduğunu düşünerek şarkı listesinin mantıklı olduğunu garipsememek gerek. En azından benim için arkadaşlar. Ama 13 şarkının yanında aynı zamanda 2 yeni şarkı daha vardı. “Shot at the Night” ve “Just Another Girl”.


Efendim biz yazdık baya ama grubun diğer üyelerini tanıtmadık, ayıp oldu şimdi onlara.
Dave Keuning – Gitar – Adamın fotoğraflarına baktım çok çok gençmiş ama şimdi ACDC’den çıkma, hatta daha beter bi hali var, sanırsam nedeni uyuşturucu.
Mark Stoermer – Basçı – Sevdiğim grupların çoğu basçısı sakin adamlar oluyor. Bu adam da sakin!
Brandon Flowers – Vokal – Biraz egoist ama bildiğim en iyi frontman’lerden.
Ronnie Vannucci – Davul – Çalarken ki yüz tipi şekilden şekle girer, zorlanıyor gibi gözükür ama canlı performanslarda filan çok epik gözükür bu surat. Savaş gazileri gibi gazla çalar.
Canlı performansları seyirciyi oldukça etkileyecek cinsten. Hatta umarız grup bu yaz festivallerde yer alırda biz yazarız onların hakkında. 


Sevgili okur, sıra geldi son toplama albümü “Direct Hits” e ve işte benim puanlamalarım.

1 – Mr. Brightside – Hot Fuss - 10/10
Aklımdan bissürü şarkı geçti canım okurum, acaba The Killers’ın en iyi şarkısı nedir diye. Düşündüm düşündüm sonra dedim “ozan sen özünden geri dönme” bastım artıyı. Şarkının nakaratı olsun, girişi olsun, Brandon’un “It was only a kiss” sözleri olsun, olsun da olsun efendim bu şarkı hak ediyor!

2 – Somebody Told Me – Hot Fuss - 10/9
Daha öncede dediğim gibi, elektronik, dinamik, bombastik bir başlangıç! Şarkının sözlerine baktığımızda yeni bir grup olduklarını gösteriyorlar. “Somebody told me, you had a boyfriend, who looked like a girlfriend” gibi sözleri var. Ama kesinlikle müzikal açıdan bir The Killers klasiğidir. Etkileyici bass, hızlı geçişler etkilerse şaşırmayın efenim.

3 – Smile Like You Mean It – Hot Fuss - 10/8
Bu şarkıyı bi yerden duymuşluğum var ama nerden bilemedim. Hot Fuss albümü için ideal bir şarkıdır. Ritimleri güçlü, sonu şahanedir.

4 -  All These Things That I’ve Done – Hot Fuss 10/9
Duygusal bir başlangıç. Yavaştan başlayıp ritmi hızlandıran davul ve ardından Dave’in hoş rifi… Dave’in işi bittikten sonra Brandon’a bi zaman veriyor. Brandon söyleyeceğini söylüyor, Dave rife devam ediyor. Blabla derken bi bakmışsın nakarata gelmişiz abi. Efsane kısmı ise “I’ve got soul but im not a soldier” sözleri. Arka vokalde burada destek veriyor sonra herkes basıyor damara. Dave tekrar riffinden devam ediyor ve bitiriyorlar. Anlatması böyle işte, birde dinleyin!

5 – When You Were Young – Sam’s Town – 10/8
Öncelikle şarkının klibinin ne kadar güzel olduğunu belirtmek istiyorum. YouTube’da da zaten bir rock şarkısına göre fazla bir izlenme sayısı oldu aşikar. Şarkıya gelirsek bu şarkıda elektronik ruhu hiç denecek kadar az. Ama bu alternatif havasını iyi koklamış, iyi sunmuşlar abi.

6 – Read My Mind – Sam’s Town – 10/9
Yazının başlarında dalga geçer gibi görünmüş olabilirim, küçümsemiş gibi olabilirim. Ama bu sadece öyle görünüyor. Geçenki albümlerinden farklı gibi ama herifler yapmış. Mükemmel bir sound, süper sözler, kaliteli klip. (Klip benim için çok önemli bi unsur) Bu arada Brandon’un şarkının sonlarına doğru olan performansını yıldızladım.

7 – For Reasons Unknown – Sam’s Town – 10/8
Açıkçası bana Hot Fuss albümünü anımsattı. Şarkı hakkında diyebileceğim pek bir şey yok, ama dinleyin elbette.

8 – Human – Day and Age – 10/9
The Killers’ın akla gelecek şarkılarından. Ağır bir şarkı değil, şöyle akşam yatarken dinlenecek rahat şarkılardan. Grubun tatlı bir incisi kısacası.

9 – Spaceman – Day and Age – 10/9
Bazı okurlar, Human ve bu şarkıyı aynı puan koymamı eleştirebilir, normaldir. Human çok daha hit bir şarkı ama “Spaceman” farklı bir şey. Human’dan daha ağır ama öyle kafayı allak bullak etmiyor. Zaten başı mucize gibi “oh-oh-ohoo-oh-oh-ohooooo”. Şimdi diyeceksiniz ne diyo lan bu. Başını söylüyom ya demeyin bişey. Çok seviyorum bu şarkıyı, klibinde Brandon Flowers şebeğe dönmüş komik bişey olmuş ama olsun.

10 – A Dustland Fairytale – Day and Age – 10/7
Şarkı güzel, sözleri olsun, müzikal anlamda olsun. Ama benim içimi çok ısındıramadı. O yüzden 7 verdim, ama dinlememezlik etmeyin ha!

11 – Runaways – Battle Born – 10/9
 Bir kulak kabartın bu şarkıya, The Killers’ın bu tarzda şarkıları vardır ama en iyisi budur. Vokal, gitarlar, davul her şey mükemmel! Klibi biraz sade fakat şarkıyı yıldızlamakta fayda var.

12 – Miss Atomic Bomb  – Battle Born - 10/8
Grubun en sevdiğim klibi bu şarkının. Klibin bölüm bölüm yerleri var. Bir bölümü çizgi film gibi. Sonlarındaki bölümü ise efsane Mr Brightside şarkısının klibindeki 2 başrol oyuncusu var. Bir tanesi Brandon’un öpmek istediği kız, diğeri ise kıza elmayı atan ve Brandon’un klipteki kıskandığı herif. Duygusal bir şarkıdır. The Killers’ın olgunlarından bitanesi, sonundaki rap tarzı bitişi aşık ettirebilir parçaya efenim.

13 – The Way It Was – Battle Born – 10/6
Parçanın ahı şahı yok. Yani gideri var abicim ama Killers gibi bir grubun hit albümünde olmaması lazım. Yerine “Here With Me” olabilirdi.

14 – Shot at the Night – Yeni şarkı – 10/9
İşte tanıttığımız hit albümünden çıkan ilk single. Çok kaliteli bir iş yapmış takım bu 1 yıl içinde. Rock’tan uzak bir havaları var pek alışık bir durum değil ama insanı bağlayan cinsten. Klibi peri masalı mıdır nedir onun gibi bir şey.

15 – Just Another Girl – Yeni şarkı – 10/8
Bunu ilk dinlediğimde hayatımdaki en güzel şarkılardan biri olduğunu düşündüm. Durmadan bunu dinledim amma lakin ki öyle değilmiş. Hoş bir tonu var, davul ön planda gibi görünüyor. Ama abartılmamalı. Klibinde Dianna Agron denen güzellik oynadı. Klipte ve şarkıda grubun anıları anlatılıyor. Klibini izlerseniz neredeyse bugüne kadar olan bütün kliplerini birleştirdiklerini görürsünüz. Temiz iş yapmışlar. 

Aslında Killers hakkında söylenecek çok daha şey var, ama aklıma gelmiyor ki be canım okurum. Gelirse söz ekleyeceğim. Bir dahaki yazımda Rock’n Coke 2013 konum olacak büyük ihtimalle. Ama kısacası bu grubu dinlerseniz elbet birşeyini beğenirsiniz diye düşünüyorum, umarım Türkiye’ye gelirler yakın bi zamanda. Buda 2. Yazım idi. Umarım beğenmişsinizdir. Dostum Cem Özgen ile beni takip etmeyi sakkın ha bırakmayın.

Ozan Buğur


Not: “Direct Hits” albümünde yok ama “Jenny Was a Friend of Mine” ıda dinleyin, güzeldir o.

7 Şubat 2014 Cuma

Sanatsal Rock Özgünlüktür:Alt-J





Herkese merhaba! Rock'ın iyi birşey olduğunu iddia ettiğimiz sitemizde ki ilk yazımla karşınızdayım. Size ilk yazımda 2012'nin son aylarından itibaren severek dinlediğim Alt-J'yi tanıtacağım. Şimdi öncelikle klasik bir Wiki bilgisiyle başlayalım. Alt-J, Leeds Üniversitesi'nde tanışmış olan 4 arkadaşın oluşturduğu bir grup. Her ne kadar tarzı Indie olarak görülse de her şarkıda bambaşka duygularla karşımıza çıkan bir ekip. Şimdi siz "Deneysel-Rock diyorsun" diyeceksiniz. Tam olarak değil. Joe Newman'ın o kendine has söyleyişi ve Gus Unger-Hamilton'un keyboardlarla olan hakimiyeti olayı bir noktada deneysel mi dedirtse de, sound'u incelediğimizde onun alt türü olan Sanatsal Rock esintilerinin daha çok gördüğümüzü söylemek mümkündür efendim. Sanatsal Rock=Özgünlüktür ve bunu yapan gruplar her zaman özel kalmıştır ve kalacaktır da.


Soundları(Ne ses çıkarıyor bu Alt-J)


Alt-J'yi anlatmak diğer grupları anlatmak kadar kolay olmayacaktır. Çünkü Alt-J gerek sound'u gerek ele aldığı konularla herhangi bir gruba benzetmenin kolay olmayacağı bir grup kuşkusuz. Öncelikle size biraz sesi açtığınızda neler duyacağınızdan bahsedeyim. Thom Green(bateri)'nin performansı albümde kesinlikle kendini öne taşıyor. Kullandığı basit fakat kendine bağlayıcı ve alıştığımız rock soundunun dışında kalan bu bateri kesinlikle şarkılar sırasında ilk göze çarpan enstrümanların başında geliyor. Baterisindeki o net tavır şarkıların duruşundaki kararlılığı yaratan temel faktör haline dönüşüyor bir anda. Gus Unger-Hamilton(Keyboards-Vokal) hakkında konuşmak gerekirse grubun kendine özgünlüğünün başladığı nokta Thom olduğu tezini hep savunsam da grubun özgünlüğünü tavana çıkaran adam Gus. Gus'ın kullandığı synthesizer ve keyboard dengesinin olağanüstü karışımı ve sonucunda çıkan harika şarkılar. Aynı zamanda şarkılarda etkin olarak vokal'de onun hoş tınılı sesini duymamız şarkıları özelleştiren önemli noktalardan biri. Joe Newman'a gelmemiz gerekirse, eğer bu yazının sonunda bu gruba aşık olarak bulacaksanız yada sevmeyeceksiniz ki buda muhtemelen onun sesinin tınısından olacaktır hepsi. Ben kendimi dinlediğim ilk an kendimi müziğin içinde buldum ve Joe'nun sesine bayıldım fakat elbette takdiri size ait.





Şarkılarının Sözleri (Ne anlatıyorlar)

Sözlere gelelim grubun şarkılarının sözlerinde öncelikle filmler öne çıkıyor. Grup şarkılarında çeşitli filmlerden göndermeler yapıyor. Hatta öyle ki filmlere olan ilgilerinden dolayı grubun adını ilk başta Films koymuşlar fakat sonra Amerikan grubu The Films'in önceden kurulduğunu fark edip grubun adını Mac OS X işletim sistemi olan bilgisayarlarda "alt" + "J" yaptığınızda oluşan delta sembolünü grubun ismi haline getirmişler. Şarkılarında her zaman farklı bakış açılarına rastlayabiliriz. Mesela "C-O double M-O-N" iki şarkıda geçen bir söz, ritim için pekte bir anlam ifade etmezken yazana odaklandığımızda basitçe "Common" yazdığını görürüz. The Common Southampton'da grubun solisti Joe'nun büyüdüğü yere yakın olan bir park. Şarkılar içinde bolca gönderme ve değerli sözler bulunan Alt-J, bu konuda da Rock dünyasının en iyi örneklerinden.


Canlı Performanslar
Elbette Her grup için en önemli şeylerden biri, seyrici ile iletişimi ve canlı performansları. Alt-J'nin seyircisi ve sevenleri onun her şarkısını bildiği ve sevdiği için konserler sırasında Alt-J dans edip, müzikle kendinden geçen ve şarkılara eşlik eden bir koro ile şarkılarını söylüyor. Buda canlı performansları inanılmaz özgün ve duygu yüklü geçmesini sağlıyor.


(Albüm tanıtımına geçmeden önce eklemek istediğim küçük bir dipnot var. Alt-J her anlamda tarzı, sözleri ve duruşunu düşündüğümüzde herkese uygun bir grup değildir. Bunun sebepleri olarak da Melankolik bir tavırları olmayışı, Joe'nun sesi, ele aldıkları konular bakımından herkese uygun gelmeyebilir.


An Awesome Wave 10/9.5


Biliyorum orada 9.5 yazıyor ve siz şuan "Tamam sakin ol yok artık, kurmuşsunuz Ozan'la yeni bir blog daha ilk yazıdan saçmalamaya başladınız." diyebilirsiniz. Merak etmeyin zaten bu denli yüksek not vereceğim en yüksek albüm olabilir "An Awesome Wave". Fakat Albümün Intro'sundan tutun 3 tane geçişine kadar hepsi mükemmel bir düzene oturtulmuş ve harika hazırlanmış. Her şarkıdan anlatılan görüşü anlamak, o kadar olası ki ve bunu Alt-J sözlerindeki yoğun derinlikle açıklıyor.


1-Intro 10/10

Kesinlikle harika bir giriş bu iki buçuk dakika size Alt-J'nin soundunu anlamanızda kesinlikle inanılmaz bir ön parça.

2-Ripe & Ruin(Interlude 1) 9/10

Sadece grup halinde birbirlerini tekrar ettikleri bu ilk geçişte aslında hala Alt-J'nin nasıl bir grup olduğunu anlıyoruz bu sefer sırada sözlerin ne kadar değerli olduğunu anlatıyor bu harika sözlerle. Belkide önemini anlamamız için tekrarlıyorlardı değil mi.

3-Tesselate 8/10

The good, the bad, the ugly filminden alıntı kullanılan bu parçada aslında tam anlamıyla klasik bir Alt-J parçası. Güzel bir performans, alıntılama, eleştiri ve gönderme .

4-Breezeblocks 9.5/10

Where the wild things are filmine açıkça bir göndermenin bulunduğu ve yamyamcılık akımına karşı bir eleştiri olarak şarkı konusal bağlamda değişmiş yine mükemmel bir Alt-J soundu.

5- Guitar (Interlude 2) 7/10

Gitar, gerçekten dertleriniz varsa alacak cinsten, fakat puanımı burada düşürmemin tek sebebi Alt-J'nin hiç bir şarkısından alışık olmadığımız bir gitar geçişi bizlerle. (Ayrıca Bu Interlude dediğimiz araları kesinlikle şarkı gibi değil daha çok ne kadar hoş bağladığı üzerine yazıyorum.)

6-Something Good 8,5/10

Tatlı bateri kulağınıza geliyor mu ya o hafiften ve şimdi o tatlı gitar. Dertlerinizden kesinlikle alacaktır. "The Matador is no more and is dragged from view"
7-Dissolve Me 9/10

Kesinlikle benim bayıldığım bir Alt-J şarkısı gerek yer yer değişen temposu, vurgusu ve bende uyandırdıkları ile kesinlikle çok mükemmel bir Alt-J şarkısı yalnız sizden tek önerim ilk olarak dinlemenizi önerdiğim şarkılardan biri değil kesinlikle her saniyesi ben Alt-j'nin yaptığı bir şarkıyım diyor fakat yinede bu gruba alışma döneminizde ilk etapta çok önerdiğim bir şarkı değil.

8-Matilda 9,5/10
Leon: The Proffesional'i izlemişsinizdir değil mi? İşte bu şarkıda filmlerle ilgilenen grubumuzun 3. film üzerine kurulu şarkısı. Aslında elimden geldiğince konular üzerinde durmamaya, bunları birazda grubu sevdikten sonra sizin araştırmanızı istiyorum. Yinede kısaca bir özet geçmek gerekirse Leon'un ölmeden önceki son sahnesini anlatan bir şarkı Matilda.

9-MS 8/10

İşte bu şarkının anlamı size kalmış çünkü sözleri o kadar düşündürüyor ki bazen, şarkı içinde bulunan sembollerin anlamını farklı yönlere çekmek mümkün.

10-Fitzpleasure 10/10

Evet 10'da 10 albümdeki her anlamda en öne çıkan şarkı. Bu şarkının 10 olmasının bir sürü sebebini kısaca açıklamak gerekirse, "Last Exit to Brooklyn" filminin konu alındığı parça filmi izleyenlerin ilk saniyesinden anlayacağı bir girişleri ile grubun hep bir ağızdan "Tra-La-La" diyişleri sizin doğru şarkıyı dinlediğinizi bir kez daha hissettiriyor. Ayrıca Alt-J'nin artık alıştığımız soundu üzerine Gus'ın mükemmel hoş introsu ve grubun şu günlerinde ayrıldığını açıklayan eski gitaristi Gwilym'in tatlı perküsyonu şarkının müzikal introsundan sonra önemli bir görev üstleniyor. Şarkı söylenişi ritimleri tarzı sözleriyle Alt-J şarkısı. Umarım seversiniz.

11-Piano 8/10

Kesinlikle Bloodflood'a mükemmel bir hazırlık. Gus sahnede. Artık albümün sonlarına yaklaşıyoruz ve tempoyu düşürmek için mükemmel bir ara geçiş oluşturuyor.

12-Bloodflood 8,5/10

Artık tempomuzu düşürdük ve bu "müthiş dalga"nın sonuna geliyoruz aslında Bloodflood albümün kapanışını yapsa o kapanış müzikal anlamda çok daha harika olurdu. Fakat Taro'nun manevi değeri düşünüldüğünde Alt-J'nin yaptığı bu düzenleme daha şık olmuş.

13- Taro ve Hand-made 9/10

İki farklı şarkı olmasına rağmen CD'yi aldığınızda Hand-Made gizli parça olarak Taro'nun içinde gizli. İlk olarak Taro'dan başlayalım. Fotoğrafçılık tarihinden bir iki isim sayın desem sanırım Gerda Taro ve Robert Capa isimlerini hatırlayacağınız konusunda hiç şüphem yok. İşte bu onların hikayesi. Daha detaya inmeyeceğim fakat şarkı beni direk İspanya İç Savaşı'na götürüyor birazda hikayelerinden dolayı. İkinci ve kapanış şarkısındaysa yine bizi düşündüren sözlere sahip. Aynı zamanda incelediğimizde şunu görüyoruz ki bu Joe'nun röportajlarında da bahsettiği uyuşturucu sorunundan kurtulmasını anlatıyor bu şarkı. özellikle de bunu şarkı içinde terapistine verdiği "I'm absorbed in your thinking" cümlesinde bunu anlamamız mümkün.


Son Söz

Alt-J yaşanması gereken filmlerle ve farklılıklarla dolu bir hikaye. Sizi de bu müzik şölenine içten bir davet gönderiyorum. Sanatsal Rock'ın özgünlük olduğunu bir de Alt-J'nin tarzıyla doğrulamış olduk bu gün. Sevgili dostum Ozan Buğur'la açtığımız bu yeni blogumuzu izlemeniz dileğiyle. Aşağıda paylaştığım iki videonun ilkinde Breezeblocks'un Reading Festival'inde ki canlı performansı(ikinci sahnede çıkmışlardır.). İkinci video ise biraz önce değerlendirdiğimiz Alt-J'nin ilk ve tek albümü olan An Awesome Wave'in tam kaydı.


İlk yazım burada sona eriyor,

Alt-J'li günler efendim.

Cem Ozgen





6 Şubat 2014 Perşembe

Arctic Monkeys: Geçmişten Günümüze ve "AM"



Hikayenin başını bilenimiz var bilmeyenimiz var efendim, iki genç maymun Alex Turner ve Jamie Cook ailelerinden noel hediyesi olarak gitar ister. Bu ikilimize Matt Helders ve Andy Nicholson dahil olur. Alex’e nasıl bir ilham geldiyse artık, The Strokes tadında ama garage havası daha yoğun işlenen daha dinamik şarkılar yazar. Ve maymunlar 2004’ün sonlarında demoları “Beneath the Boardwalk’sitelerine konuldu.  Ondan buna, bundan şuna, şundan ona derken veba salgını gibi bütün İngiltere, BBC filan bunlardan bahsetmeye başlamış. Ve haliyle sürüce plak şirketinden sayısız istek gelmiş. Ayrıca Alex Turner’ın “Buraya kadar kendimiz geldik, plak şirketlerine ihtiyacımız yok” dediği doğrudur. Abi şimdi Arctic Monkeys’i severim de bu ne lan! Nasıl özgüven o! Zaten böyle demiş ama 2006 yılının hemen başında çıkan ilk albümlerinde Dominos Records imzası vardır. Herneyse, ilk albümleri beklendiği gibi bir satışa imza atmış, rekoru bile var : İngiltere’de ilk haftada en çok satılan albüm diye. Albümün adı neydi diye sormayın. Lütfen. O kadar uzun bir ismi var ki yazmaya üşendim. Çok merak ediyorsanız açın vikipediden bakın. Şarkı isimleride aynı şekilde uzundur. Bundan sonrasını özetle geçeceğim. İlk albüm çıktıktan sonra Andy Nicholson (basçı) gruptan ayrılır. Yerine Nick O’Malley isimli ve sevmeyenlerin “otobüs bekleyen adam” diye bahsettiği kişidir kendisi. Neden öyle diyorlar çünkü adam konserde kıpırdasa sevinirsiniz, durum böyle abi. İlk albümden sonra çok ara vermezler, 2007 Nisan’ında 2. Albümleri “Favourite Worst Nightmare” çıkar. Ve o ilk albümdeki garage soundu kendini post-punk’a bırakır.  Bu tarz değişikliğine rağmen yine albüm baya beğenilir. Geldik 2009’a! (Hızlı gidicem demiştim) (pardon özetle geçeceğim demiştim J ) 2009 yazında 3. Albüm ‘Humbug’ çıkar. İlk albümleri çok uzun isimliydi hatırlarsanız, şimdi adamlar kısa kesmiş, o post-punk tonu ağırlaşmış ve karanlık bir albüm olmuş resmen. Kötü değil, ama bence en kötü Arctic Monkeys albümü olabilir bu. Soloları filan dinleyin bi, efkarlanabilirsiniz. Tabi hareketli şarkılarda var Örn – “Pretty Visitors”. O dönem zaten Alex filan saçlarını uzatmıştı, Jamie ve Nick filan Osmanlı sadrazamları gibi sakal bırakmıştı, sanki grupça bi hüzün var. Neyseki 2011 yazında maymunlarımız geri döner! Ama bu sefer post-punk ile değil, garage rock mı? Haha hayır. Adamlar indie yapmaya başlamıştı, albümün adı “Suck It And See”. Ama tonu bana çok tatlı gelen bi albümdür bu. Giriş parçası olan She’s Thunderstorms filan çok güzel bir soundu vardır bana göre. Çoğu kişi sevmiştir bu albümü ama dergilerde vb. dikkati pek çekememiştir. Yazık olmuş diyebiliriz. Ve ‘asıl’ konumuza daha yeni geldik sayılır sevgili okur, tabi umarım okuyorsunuzdur baymış olabilirim ama acemilikten J


Geldik 2012 yılına, o 2002’de ki bebeler şimdi oldu karizmatik adamlar. “R U Mine?” adlı bi single çıkardı grup. Alex resmen 70’lerdeki rock starların yeni yüzü olmuş, saçları şekil yapmalar taramalar filan. 6 sene önce komik komik tişörtler giyen çocuk, şık bir gömlek üstüne deri ceket, güneş gözlüğü ve yüzüğü de unutmayan bi adam olmuş!  Herneyse, şarkı çok iyi, harbiden. Klip filanda harika. Başında bitane dede konuşuyor bunelan filan diyorsun ama güzel sonrası. Birkaç konser ve 1.5 yıl filan  sonra Arctic Monkeys 2013 Haziran’ında karşımıza çıkıyor.

Do I Wanna Know?
Youtube’da dolaşırken gördüm, hemen heyecanla açtım ve izledim. Açıkçası ilk izlediğimde “eh işte” demiştim. Onu dediğim güne lanet olsun. Ertesi gün bir daha izledim ve yavaş yavaş beğenmeye başladım şarkıyı. Akşamına son ses kulaklıkla dinledim, kulağım patlayacaktı resmen. Alex’in karizma sesi ve arkadan Matt’in tiz ama çok hoş olan sesi, büyüleyici bir şeydi. Şarkının final kısmı zaten ayrı güzel (Amma güzelleme yaptın lan ozan). Tamam bu kadar yeter, şarkıyı dinlerken yeni albümü açıkladılar. Albümün adı “AM”. Yani abi şimdi adını “Arctic Monkeys” veya hani şu yabancıların am-pm olayı varya, öyle algılarsanız siz ne güzel insanlarsınız. Türkiye’de az dalgasını geçmediler. Songliste baktım şöyle bi. “R U Mine?” şarkısı da vardı. Ardından yeni single “Why’d You Only Call Me When You’re High?” çıktı. Ardı ardına sorular geliyordu Arctic Monkeys’den. Bütün şarkılar soru işaretli mi acaba? Değil tabikide sadece bu üçü soru işaretli, hepsi soru işaretli olsa en sonunda Alex’ten “Who Am I?” gibi bir şarkı filan gelebilirdi. Bu arada  yeni single, gece dinlenmesi gereken şarkılar adlı listemde 1 numara. Haaa şeyi unuttuk, Arctic Monkeys albümün çıkmasından iki gün önce Rock’n Coke’a geldi. Bende gittim konsere ama şimdi anlatmam, “Rock’n Coke 2013” adlı yazımda yer vericem konsere.


“AM” 9 Eylül 2013’te çıktı. Albüm çıkalı 5 ay oldu ama adamlar hala popüler. Listelerden inmiyorlar. NME tarafından yılın en iyi albümü seçildi. Önümüzdeki ayda da “Arabella” single çıkıcak bekliyoruz.

DEĞERLENDİRME :
Eh geldik artık son kısımlara efendim.

1 – Do I Wanna Know?
Dediğim gibi, yılın şarkısı olabilecek kalitede. 10/10

2 – R U Mine?
Albümün en dinamik şarkılarından. Matt Helders’ın vuruşları efsane.  10/9

3 – One For the Road
Fena bir şarkı değil, dinlenir. Ama single olarak verildi ve hayret ettim. 10/6

4 – Arabella
War Pigs şarkısına çok benzetiyorlar. Jamie’nin hızlı ritimleri, Nick’in bass performansı ve şarkının sonlarına doğru olan Matt ve Alex düeti için kesinlikle dinlenmeye değer. Solosuna aşığım bu arada. 10/8

5 – I Want It All
Albümün en kötü şarkısı bana göre. Benim yorumuma güvenirseniz albümdeki dinleyeceğiniz en son şarkı bu olsun. 10/4

6 – No 1. Party Anthem
Slow ama güzel. Sözleri incedir, piyano şarkıya destek verir. 10/7

7 – Mad Sounds
Bir slow şarkı daha, dilinize takılabilir efenim “u-la-lala” diye. 10/7

8 – Fireside
Biraz indie havası var sanki, ama çok tutamadım bu şarkıyı. 10/5

9 – Why’d You Call Me Only When You’re High?
Çok cool hissettiriyor dinlerken, bass muhteşem. 10/8

10 – Snap Out of It
Matt’in vokalinin yine yıldızlaştığı şarkılardan. 10/7

11 – Knee Socks
Introsu çok güzel, böyle nerden aklıma geldi bilemedim ama araba reklamına tam uyacak bi intro. 10/7

12 – I Wanna Be Yours
Albümün incisi. Sözleri harbiden kalite kokuyor. Dinlenmesi gerekenlerden. Yıldızlayın şu şarkıyı. 10/8

Eveet, birde B-Sides zımbırtıları filan var onlarıda söyleyim çünkü bu maymunların bu tür şarkıları tehlikeli oluyor.

Do I Wanna Know – “2013”
Şarkının adı. Evet, 2013. Temposu biraz yüksek ama dinlemezseniz bir şey kaybetmezsiniz. 10/5

Why’d You Only Call Me When You’re High – “Stop the World I Wanna Get Off With You”
Şarkının adı bile muhteşem, kıza söylesen direk tav olur. Bir B-Sides için fazla güzel. 10/8

One For the Road – “You’re So Dark”
Alex Turner sesini bu şarkıda gayet iyi kullandığını düşünüyorum. Baby, But I want you hard… You’re so dark… 10/7

Baştan sonuna kadar okuduysanız helal olsun valla. İlk yazımdı bu, Cem Ozgen ile beni takip etmeye devam edin. Bol müzikli günler J

Ozan Buğur